Çarşamba, Şubat 27, 2013

Durak Maceraları


Akşam sessiz sakin evime gitmek için 03.00 sularında yola çıktım. Üst geçite çıkıp metrobüs durağına indim. Yerinde zor duran kör kütük sarhoş bir adam dışında kimse yoktu. Yakından bakınca yüzünün sol yanı kan içindeydi. Bir sigara yakayım diye yeltendim fakat ateşimin olmadığını gördüm. Şimdi bu sarhoştan istesem bıdı bıdı yapabilir diye düşündüm, sonra e yaparsa döverim lan ne olacak diyerek adamdan ateş istedim. Bana dünyanın en düzgün Türkçesi ile “dostum benimde yok, ben de ateş arıyorum bulsam hemen yakacağım bir tane” dedi. Dumur oldum, ayakta duramayan bir insan nasıl benden daha iyi bir Türkçe kullanabilir? Bu sırada merdivenlerden durağa bir genç daha indi. İki koca bavulla zar zor yanıma gelip korkmuş gözlerle biraz uzağımdaki sarhoşu kesti ve bana “buradan beylikdüzüne gidebilirim değil mi?” dedi. “Evet” dedim “gidebilirsin”. Bu arada “ateş var mı?” diye sordum. “var” dedi çıkardı sigaramı yaktı. Daha sonrasında “ya benim biletim yok otobüs para alıyor mu?” diye sordu. “para kabul etmiyor” dedim “ama bende kart var basarız”. Daha sonrasında okulu bitirmiş gelmiş otobüs arıza yapmış falan konuşmaya etmeye başladık. Gayet iyi düzgün matrak bir gence benziyordu. Neyse otobüs geldi bindik. Gel otur diye önündeki koltuğu gösterdi. Gittim oturdum. bir yandan sohbet ederken şöför yolcunun tekiyle kavga edecek gibi oldu, bizim eleman iyice tedirgin oldu, bende lafa tuttum tırsmasın diye. “ya” dedi “sen hiç otuz göstermiyorsun” dedi. Dedim sen kaç yaşındasın? “yirmi dört” ha iyi falan derken “ya sen telefonunu versene kafeye gelirim arada” dedi. Verdim bende. Sonra benim yanım boşaldı. Dur ben duyamıyorum seni diye yanıma oturdu. Bana bakmaya başladı. “yaa” dedi “sen gerçekten hiç otuz göstermiyorsun maşallah” dedi. Bende hafif bir gerginlik oldu o an. Gözlerini çevirmedi benden ve sorular sormaya başladı, yalnız mı yaşıyorsun dedi mesela. ee kem kum diye cevaplar vermeye başladım. Deminki rahatlığımdan eser kalmadı. Biraz önce normal duran adam bir anda mahmur mahmur bakmaya başladı bana. Neyse durağım geldi. Elini sıktım “hadi” dedim “iyi bak kendine”. Otobüsten inince kendi kendime gülmeye başladım. Lan dedim niye elin adamına telefonunu verirsin ki? Tamam, müşteri müşteridir de yeri zamanı değil. Tam ben bunları düşünürken mesaj geldi. Çekine çekine açtım telefonu bi baktım “ya ben sana biletin parasını vermeyi unuttum :(((“ diye mesaj atmış arkadaş. Dedim “versen de almazdım zaten iyi oldu o muhabbete girmediğimiz”, ardından “ya ben kendimi kötü hissettim şimdi :(((“ deyince ben de “sen daha bir an önce evine git, takma bunları” dedim. Oda “gidince mesaj atarım” dedi. Ben şaşırdım. Lan banane amk. Atmazsan ne olacak ki? Diyecektim fakat neyse dedim ve bir daha cevap vermeme kararı aldım. Sonra duş alıp yatağıma gömüldüm. Tam uykuya dalacakken bir mesaj daha. “ben eve geldim :))) sen ne yapıyorsun?” cevap vermedim tabii. Sonrasında “uyudun mu?” “çok çabuk uyudun” ve sabahında “günaydın” 1-2 saat sonrasında “hey beni unuttun beni yaw” mesajı geldi. Cevap vermiyorum ama devam ederse sanırım uygun bir dille izahata gireceğim. çok pis punduna geldim. Belki benden sinyal almasında benim yardımsever davranmam ve muhabbetimin de etkisi var tabi adama suç atmamak lazım, öte yandan kadınların da neler yaşadığını az çok anlayabiliyorum. Eşcinseller ile bir alıp veremediğim de yok aksine insanların cinsel kimliklerine karışılmasını doğru bulmuyorum ama ummadık taşın baş yarması da bana çok komik geldi. Bu da böyle bir günümdür. Macera dolu İstanbul’umu seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder